Geçen gün Alper bu konuya değindi aslında, ama tam anlaşıldığını sanmıyorum.
Çünkü etiket tebliğine muhalefetten bir kaç ceza keserek çözülebilecek bir konu değil ne yazık ki.
Ayrıca mevzu zeytinyağı ile ilgili örnekten gündeme gelse de sadece zeytinyağı özelinde konuşmak eksik kalır.
Tüm tarım kollarında global bir trend söz konusu.
Oldu bitti çözdük deyip geçiştirilecek bir şey değil, en iyisi bir de ben anlatayım.
Elbette uzun bir yazı olacak sabrınız için teşekkürler.
Yazının başlığı “mış gibi gıda çağı” olacaktı.
Aroma ve boyalarla Zeytinyağıymış gibi bitkisel yağlar, tereyağıymış gibi margarinler, nar ekşisiymiş gibi kimyasal solüsyonlar bundan sonra gıda diye değil “mış gibi gıda” kategorisi altında satılsın diyecektim.
Ama kardeşim Alper tam isabet bir tanım yaptı. Çok beğendim ve onu kullanmaya karar verdim.
Tanımlarda kavram karmaşası olmasın diye imitasyon gıda olarak kullanmayı uygun bulduk.
Tabii şöyle bir şey var suç olan bir şey nasıl ve neden yasallaştı ?
Zaten yazının konusu da bu.
İmitasyon gıdalar gerçek gıdaları boğuyor.
Artan nüfus, daralan tarım alanları, su kaynaklarının yetersizliği, geleneksel tarımda azalan iş gücü maliyetinin artışı ve benzeri sebeplerden gerçek gıdaların ulaşılabilir gıda talebine yetersiz kalması bahanesiyle yıllar içerisinde sinsice hayatımıza giren ve gittikçe yayılan imitasyon versiyonlar kurtarıcı mı, yoksa büyük felaket mi?
İçinde damla limon olmadan limon sosu, nar olmadan nar ekşisi, meyvesiz meyve suları, sirkeler, tereyağı aromalı margarinler, sütsüz peynirler, glikozdan ballar… Say say bitmez.
Nereye el atsan imitasyon gıda.
“Sonra halk gıda sanayine ambalajlı gıdaya güvenmiyor. “
Güvenmez tabii.
İmitasyon gıdalar zamanında taklit – tağşiş olarak başladı ama bir şekilde enflasyonla ve açlıkla mücadele bağlamında yasal hale getirildi.
Şimdilerde mevzuata tadilatlar yapıp “nar ekşisi yazılamaz, peynir denilmez şöyle yapılamaz böyle yapılamaz” gibi düzenlemeler geliyorsa da geçmiş olsun.
Artık bu ürünler özellikle toplu yemek sektöründe maliyet avantajı nedeniyle tam hakimiyet sağladı.
Son tüketiciler ambalajı olmadığı için önüne konan tabaktaki yemeğin ne ile piştiğini bilmiyor ki.
Bunlar insan sağlığına zararlı şu bu demeyeceğim. O yönü doktorların işi.
Zararlı değil faydalı bile olsa; çiftçi olarak tarımın devamı için karşı lobi yapmak, işimizi korumak zorundayız.
Zaten doktorlarda bir garip, margarini de kolesterolsüz falan deyip övmüşlerdi.
Şimdi de veganlık revaçta, sütsüz peynire vegan ürün deyip, daha pahalı bile satılıyor.
Çevrecilerde kimden yana belli değil. Yok aşırı su kullanımı, yok metan gazı salınımı, bir de zeytinyağının karasuyu…
Tarım yapılmasın diye hepsi sözbirliği etmiş sanki.
Gıda üretimi tarımsızlaşmaya evriliyor ve ne yazık ki herkes bu gidişatı kanıksamış durumda.
Haberleri görmüşsünüzdür adamlar çok yakında biftek görünümlü 3D yazıcılarda ürettikleri yapay etleri piyasaya sürecek.
Yorumları okuyorum. Metan gazı salınımı azalacak, çevre için çok iyi diyorlar, kolestrol de yokmuş, daha sağlıklıymış, lezzeti güzelmiş te, lifli doku hissini geliştiriyorlarmış, maliyeti çözseler yani süper bir şey olacakmış.
Maşallah daha ne olsun?
Çocukken jetgiller diye bir çizgi film vardı; tüm yemekler hap şeklindeydi, canları ne çektiyse hapını yutup o lezzeti hissediyor ve karınları doyuyordu.
Bu mudur nihai hedef?
İnsan sayısı çoğalıyor, tarım alanları azalıyor, gerçek gıdalar yetmiyor, açlığın önlenmesi için bu “mış gibi gıdalar” bir zaruret algısıyla teker teker yasallaşıp resmiyette “mis gibi gıdaya” dönüşüyor.
gerçek gıdaların yetmediği yerde takviye olsun diye icat edildiler ama bir kanser gibi sinsice çoğalıp gün be gün pazarı ele geçiriyorlar.
Yıllar önce markalı bir bal üreticisinin pazarlamacısı arkadaşım anlatmıştı.
O günün parasıyla 1 koli gerçek bal 100 lira, sahte bal 20 lira, bakkal gerçek balı 150 TL’ye, sahte balı 50TL ye satıyormuş, gerçek bal 1 tane satılıncaya kadar 20 tane sahtesi satılıyormuş. Düşünsenize bakkal daha az sermaye bağlayıp daha yüksek kar marjıyla hızlı satılan sahte baldan çok memnun, diğeri ise illa gerçek bal isteyen “gıcık” tipler için mecburen bulundurduğu angarya.
Böyle olunca gerçek ürünleri üretmenin cazibesi kalmıyor. Talep azalınca fiyat düşüyor, üretmek imkansız hale gelince arz da azalıyor.
Hani bir zamanlar deniyordu “çiftçi yoksa gıda yok” diye, artık yavaş yavaş çiftçiye ihtiyaç kalmıyor. Eğer tedbir alınmazsa “tüketim imitasyona kaydı çiftçiye gerek yok” günleri kapıda.
Yazı uzuyor ama iyi anlaşılması için affınıza sığınarak örnekleri çoğaltıyorum;
Çiğ köfte ve nar ilişkisi enteresandır.
Eskiden çiğ köfte nadir ulaşılan bir mezeydi.
Hem yapması zahmetliydi, hem çiğ et içerdiğinden zehirlenme riskleri nedeniyle çok tercih edilmezdi falan filan.
Sonra etsiz çiğ köfteyi icat ettiler ve pıtrak gibi çiğ köfte dükkanları açılmaya, mevcut restoranların da menülerine girmeye başladı.
Çiğ köfte tüketimi artınca beraberinde nar ekşisi ihtiyacı da arttı.
Dolayısıyla nar fiyatları arttı.
Bu fırsatı gören girişimci çiftçiler Nar bahçeleri tesis etmeye başladı.
Fakat talep acil, ağaçlar yavaştı.
Dışarıdan nar getirmek çiftçiye ihanet olarak görüldüğünden aromayla narsız nar ekşisine göz yummak daha iyi bir çözüm olarak görüldü.
Önce nar ekşisine tağşiş olarak katıldı sonra yasallaştı…
Kurdun dişine kan değmişti.
Talep ucuza olunca nar oranı azaldı da azaldı.
En sonunda sıfıra düştü.
Nar fidanları meyve vermeye başladığında nar aromalı ekşi soslar çoktan piyasaya hakim olmuştu.
Nar diken çiftçiler hüsrana uğradı.
Nar ağaçları birer birer söküldü.
Talebi ithal narla değil çok daha ucuz kimyasallarla karşıladık aklımızca, çiftçiyi koruduk, enflasyonla mücadele ettik ama aslında bir tarımsal üretimi bitirdik.
Çorba içmeye gittiğimizde tabağın yanına bir dilim limon koyarlardı.
Ne zor şeydi limon sıkmak:)
Çekirdeği çorbaya düşer sıkarken fışkırır göze falan kaçar.
Çorbacı abiler sağolsun müşteri üzülmesin diye limonları sıkıp bir şişeye koymaya başladı zannettik önce.
Sonra anladık ki o limon suları içinde limon yokmuş da, doğala özdeş aroma varmış e olsun o kadar
Limon üreticisi de umursamadı bu durumu.
Çünkü Rusya’ya ihraç etmek varken iç piyasa ile kim uğraşacaktı?
Şimdi limonlar ağaçtan toplanamıyor ama kimsenin aklına çorbacının doğala özdeş limon aromalı sosuna kabahat bulmak gelmiyor.
Fabrikalardaki işçilere öğlen verilen personel yemeğinde zeytinyağlılar ve salatalara konulan zeytinyağı görünümlü bitkisel yağların ekonomik boyutu nedir düşündünüz mü?
Kabaca şöyle bir hesap yaptım fazlası vardır eksiği yoktur baştan söyleyeyim.
2023 verilerine göre ülkemizde yaklaşık 32 milyon işçi çalışıyor. Yemek şirketlerinin neredeyse hepsi maliyet sebebiyle personel yemeklerini pişirirken ve salatalarda zeytinyağı yerine diğer bitkisel yağlar kullanıyor.
Kişi başı 1 yemek kaşığı (15 ml) harcansa, günde en az 450 ton hafta sonu ve resmî tatilleri 100 gün düşsek 265 gün ile çarpınca yılda 120.000 ton gibi büyük bir tonaj yapıyor.
Sadece çalışan personelin bir öğünü Türkiye’nin uzun yıllar zeytinyağı üretim ortalamasından fazla çıkıyor.
Nar Limon üreticisi geç kaldı zeytinci bari sen uyan.
Zeytinin ana vatanında zeytinyağı kullanım oranı yerlerde.
“İtalyan’a İspanyol’a satamazsak mahvoluruz” diye korkacağına asıl düşmanının imitasyon zeytinyağı olduğunu anla.
İlgili Bakanlıklara dökme ihracat açılsın diye gitmişken bunu da anlat.
Sonuç :
Eğer kendi haline bırakırsak gidişat belli.
Zaman içinde imitasyon gıdalar maliyet avantajı nedeniyle gerçek gıdaların büyük oranda yerine geçecek, halk kitleleri ucuz imitasyon gıdalarla karnını tok tutacak ama beslenemeyecek. Tarımda çeşitliliğe gerek kalmayacak, baz hammadde oluşturmak için bir kaç endüstriyel tarım ürününe yoğunlaşılacak, aroma renklendirici, kıvam arttırıcılar ve diğer dolgu maddeleri ile çeşitlendirilen ve albenisi arttırılan imitasyon gıdalar uygun maliyetlerinin yanında lezzet unsuruyla da tercih edilecek.
Tarıma ihtiyaç kalmayınca tarım alanları daralacak çiftçi sayısı azalacak.
Çiftçi Ferrari’ye bineceği günleri beklerken eşeği zor bulacak.
Şu an maliyet şişmesin, personel ucuza karnını doyursun diye baktığımız için imitasyon gıdalar görmezden geliniyor
Belki de “bırak fakirler imitasyon yesin yoksa fiyatlar çok artar bizde gerçeğini yiyemeyiz” diye düşünenler de vardır.
Aksine talep azaldıkça çiftçi üretmekten vazgeçecek ve en nihayetinde üretimin beli kırılınca yokluktan gerçek gıdalar lüks tüketim maddesine dönüşecek.
Gelecekte olacak gibi anlatıyorum ama aslında süreç çoktan başladı.
Bu süreci geri döndürebilmek basit düzenlemeler ve cezalar ile olamaz ne yazık ki.
“Tarım stratejiktir” lafı eğer gerçekse bu konu çok üst düzeyde ele alınmalıdır.
İmitasyon gıdaları birden bire hayatımızdan çıkaramayız bunu biliyorum, ama tarıma ve gerçek gıdalara daha fazla zarar vermesini önleyecek yaptırımlar uygulanabilir.
Mesela bunlara ek vergi konup gerçek gıdaya destek için kaynak oluşturulabilir.