Bu yıl zeytinde bereketli bir sezon yaşanıyor.
Hasat sürüyor…
Zeytinyağı için sektör temsilcilerinin telaffuz ettiği rekolte tahmini yaklaşık 280 bin ton seviyelerinde.
Yani bir başka deyişle üretimde tarihi bir rekordan bahsediliyor.
Resmi rakamlara göre 174 milyonu aşan zeytin ağacımız var. Bunların 147 milyonu meyve veriyor.
Son yıllarda sayısı artan yeni ağaçlar da meyveye dönmeye başladı.
Sektörde beklenti, bundan sonraki dönemlerde zeytinyağı rekoltesinin 200 bin tonların üzerine oturması yönünde.
Hem Ege hem Akdeniz hem de Güneydoğu Anadolu’dan konuştuğumuz üreticiler bu yıl genelde ürünlerin asit oranının düşük, kalitenin iyi olduğunu söylüyor.
Tabii asit oranında ürünün kendisi kadar hasattan meyvenin sıkılışına kadarki süreçte üreticinin de etkisi var.
Bilindiği üzere Türkiye’nin, zeytinyağı üretiminde İspanya’nın ardından dünya ikinciliği hedefi var.
Bir diğer deyişle 700 bin tonluk zeytinyağı üretim hedefi ortaya konmuş durumda.
Ama burada niceliksel hedef kadar niteliksel hedefi de göz ardı etmemek gerek.
Zira fındık örneğinden yola çıkarsak, sahip olduğumuz üretim birinciliğinin ekonomik karşılığını almak konusunda yıllardır çok büyük sıkıntılar yaşıyoruz.
O yüzden sadece üretime odaklanmak yanlış olur. Üretim sonrası safhalarda da Türkiye’nin bir stratejiye ihtiyacı var.
Bu sezon rekoltenin yüksek olması sevindirici ve ihracat tarafında önemli bir fırsatı yakalamış gözüküyoruz.
Ama ihracatın da biraz önce bahsettiğimiz niceliği kadar niteliği öne çıkıyor.
Dökme zeytinyağı, varil ile ihracat yerine kutuda, şişede markalı ihracatı öne çıkardığımız sürece bu işten daha kârlı çıkarız.
Örnek vermek gerekirse Ege İhracatçı Birlikleri’nden aldığımız verilere göre 1 Kasım 2016-30 Eylül 2017 dönemindeki zeytinyağı ihracatının yüzde 67’sini ‘dökme zeytinyağı’ ihracatı oluşturuyor. İhracatın sadece yüzde 26’lık kısmını ‘kutu/ambalajlı’ olarak yapmışız. Yüzde 7’lik ihracatımız ise ‘varil’ şeklinde gerçeklemiş.
Daha öz bir ifadeyle toplam zeytinyağı ihracatımızın ancak dörtte birine katma değer ve markalaşmayı dahil edebilmişiz.
Bu oran yüzde 50 ve üzerine çıktığı zaman hem Türkiye bu işin gerçek anlamda kaymağını yemeye başlayacak hem de dünyada “Türk zeytinyağı” algısı ve markası oturmaya başlayacaktır.
Türkiye, tıpkı diğer ürünlerde olduğu gibi katma değerli ve markalı ihracat ile gerçek anlamda bu işten para kazanır.
ABD’den Kanada’ya Körfez ülkelerinden Uzakdoğu’ya kadar çok büyük bir potansiyel söz konusu.
Dünya, Akdeniz tipi beslenme türüne her geçen gün daha çok yöneliyor. Bu beslenme türünün olmazsa olmazı da zeytin ve zeytinyağı.
Bu şekilde baktığınızda Türk zeytinyağının dünyada marka olmaması için hiç bir neden yok aslında.
Ve hatta ithalata bağımlı bir üretim modelinde mevcut kur seviyeleri üreticimizi zora sokarken, bu durumu ihracat tarafında avantaja çevirme şansımız dahi olabilir.
Bakalım bundan sonraki dönemde yakaladığımız bu fırsatı iyi değerlendirebilecek miyiz?
İŞÇİLİK VE MAZOT SORUNU
Tarım sektörünün diğer alanlarında olduğu gibi zeytincilikte de işçilik sorunu var.
Her ne kadar Güneydoğu Anadolu ve Akdeniz’deki üretici işçi sorunu Suriyeli mültecilerle çözmeye çalışsa da zeytincilerin önemli bir kısmı hem işçi bulmakta zorlanıyor hem de bu yüzden işçi maliyetinin yüksek olmasından yakınıyor.
Üreticilerle konuştuğumuz zaman “Enflasyon iş gücünde yüksek” diyorlar.
Bir diğer yüksek maliyet ise çiftçinin en önemli gider kalemlerinin başında gelen mazot tarafında.
Fazla yoruma gerek yok, mazotun litresi 5 TL’yi aştı ve yükselmeye devam ediyor.
KİLİS’İN ZEYTİNCİLİKTE ORGANİK BAŞARISI
Tarım-Analiz programına Kilis’ten iki zeytinyağı üreticimiz konuk oldu.
Kilis Organik Zeytinyağı Üreticileri Birliği Başkanı Hüseyin Polat ve Kilis Ziraat Odası Genel Sekreteri Mehmet Ümit Deli, Kilis’te organik zeytincilik alanında elde edilen başarının hikayesini bizimle paylaştı.
270 bin dönüm zeytin dikili alanı bulunan Kilis’te 4 milyon 600 bin meyve veren zeytin ağacı bulunuyor.
Geçmiş yıllarda bir çok ilde neredeyse rastgele dikilen Gemlik çeşidinin aksine, Kilis havzasında aroması ve yağ oranı oldukça yüksek olan Kilis yağlık çeşidi zeytin hakim.
Kilis, Akdeniz ile doğu iklimi arasında kaldığı için nem oranı düşük.
Bu da haliyle bitkilerde hastalık ve zararlı riskini azaltıyor. Bu yüzden üreticiler kimyasal ilaç kullanma gereği duymuyor.
Kilis Ziraat Odası Genel Sekreteri Mehmet Ümit Deli, yıllarca girdi maliyetleri artarken, zeytin ve zeytinyağında üretici fiyatların maliyetin aldında kaldığını hatırlatıyor.
İki üretici, çiftçinin makus talihini değiştirmek için organik zeytin üretimi kararı alındığını belirterek, organik zeytin üreticilerinin birlik haline gelerek bir marka adı altında toplandığını anlatıyor.
2011 yılında 146 üye ile kurulan Kilis Organik Zeytin Üreticileri Birliği bugün çatısı altında 420 üreticiyi barındırıyor.
Üretimden sonraki katma değerli ve markalı ürün aşamasında ise Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı kapsamında GAP Bölge Kalkınma İdaresi, Kalkınma Bakanlığı, Kilis Tarım İl Müdürlüğü, Kilis Valiliği ve ziraat odası biraraya gelerek zeytinyağı şişeleme, paketleme ve depolama yatırımı gerçekleşiyor.
Kilizi Entegre Organik Zeytinyağı Tesisi, GAP Bölgesi’nin organik tarım açısından daha rekabetçi bir konuma gelmesini sağlamak amacıyla “GAP Organik Tarım Küme Projesi” kapsamında 1,2 milyon dolara kuruluyor.
Kilis Organik Zeytinyağı Üreticileri Birliği Başkanı Hüseyin Polat, “Biraya geldiğimiz ve ortak hareket ettiğimiz için tüm üreticiler bu işten para kazanmaya başladı” diyor.
Birlik olmadan ve organik sertifikası almadan önce zeytinyağını 5-6 liraya sattıklarını hatırlatan Mehmet Ümit Deli ise, “Şişeye girmediği ve markamız olmadığı için zeytinyağını satamıyorduk. O yıllarda 7,80 TL maliyetimize karşın ürünümüzü 6 liraya satmak zorunda kalıyorduk. Ama şu anda birlik olmanın ve markalaşmanın getirdiği avantajla zeytinyağımızı 15-16 liraya satıyoruz” diyor.
Polat da iç pazar kadar yurt dışına da odaklandıklarını anlatarak Katar’a organik zeytinyağı ihracatına başladıklarını söylüyor.
Japonya, ABD ve Kanada’ya da organik zeytinyağı ihracatı için görüşmelerde son aşamaya gelinmiş durumda.
Üreticinin biraraya geldiği, katma değerli üretime yöneldiği ve markalaşarak pazarlamaya da odaklandığı bir modelde herkes kazanıyor.
ZEYTİN ÜRETİCİLERİNİN BEKLENTİLERİ
Tabii ki hiç bir şey güllük gülistanlık değil.
Her iki üreticinin de sektör adına beklentileri var.
Sofralık zeytine de prim verilmesi yönünde talepleri bunlardan bir tanesi.
Organik tarıma verilen desteğin yeterli olmadığını belirten üreticiler, bunun artırılması ve organik tarımın daha çok teşvik edilmesi gerektiğini belirtiyor.
Tanıtım ve pazarlama stratejisinin de geliştirilmesi gerektiğine dikkat çeken üreticiler, ihracatta yeni pazar arayışının sürmesi gerektiğini ifade ediyor.
Üreticiler, stok yönetimi açısından lisanslı depoculuğa ağırlık verilmesi gerektiğini söylüyor.
Zeytincilik Türkiye’nin cari açığına karşı ilaç niteliğinde en fazla potansiyele sahip olduğu tarım ürünleri arasında yer alıyor.
Yeter ki üreticiyi doğru şekilde destekleyen, planlı, orta ve uzun vadeli stratejiye dayanan gerçekçi politikalar ortaya koyalım.